Skip to main content

Cevabınız “Evet” ise biraz konsantre olun, yöntemini açıklıyoruz…

Uzun ömürlü araştırmaların öncülerinden biri olan Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. David Sinclair, uzun yaşamın genetik temellerini araştırarak, uzun ömürlü yaşamı sağlayan genlerin çevresel etkiyle birlikte düzenlenebileceğini göstermiştir. (Bu arada yaşını da söyleyelim; 50!) Bu iyi bir haber, çünkü yaşlanma ile birlikte meydana gelen değişiklikler hayatın ilerleyen yıllarında düzeltilebilir hatta geri çevrilebilir gibi görünüyor. Sinclair’in okuması keyif veren ve bir o kadar da derin Lifespan kitabından özetleyeceğimiz bilgiler, sadece daha uzun yaşamaya değil aynı zamanda daha sağlıklı yaşamaya giden yolumuzdaki ilerlemeler konusunda bizlere rehberlik edecektir. Bu bilgileri maddeler halinde sıralamadan önce gelin hücresel mekanizmalara kısaca bir göz atalım. Yaşamda bilgiyi anlayarak uygulamak, her zaman onu taklit etmekten daha faydalıdır.

Hepimizin bildiği gibi yaşamımızın tüm kodları aslında DNA olarak adlandırılan ve ebeveynlerimizden bize aktarılan genlerimizde saklıdır. Saklıdır diyoruz çünkü yapıtaşlarımızı oluşturmak dışında bu genlerin nasıl ve hangi koşullarda okunarak kullanılacağı büyük oranda çevresel faktörlere bağlıdır. Hücrelerimiz, tıpkı bizim günlük yaşam koşullarına karşı verdiğimiz tepkiler gibi işlevlerini düzenlemeye çalışır. Bu tepki, Hormesis adı verilen ve bir hücre veya organizmada, artan/azalan miktarda bir maddeye veya koşullara maruz kalmaya iki fazlı bir tepki gösteren fizyolojik bir işlemdir. Genellikle, toksinlere ve diğer stres maddelerine düşük maruziyet durumlarına olumlu bir biyolojik cevap alınır.

Hormesis organizmalar için genellikle iyidir, özellikle kalıcı bir hasara neden olmadan indüklenebilir. Hormesis mekanizmaları çalıştığında her şey yolundadır. Aslında her şeyin sütliman olmasından daha iyidir, çünkü genler aktive edildiğinde meydana gelen küçük bir miktar stres, sistemin geri kalanını olumlu yönde değişime, korunmaya, biraz daha uzun süre hayatta kalmaya zorlar. Bu da uzun ömürün başlangıcıdır. Genlerimiz, şımartılmış rahat hayat zemininde gelişmedi. Arada sırada hormesizi uyarmak için küçük bir stres yaşamak uzun yaşam için önemlidir. Sizi öldürmeyen şey sizi güçlendirir! ?

Yaşlanma aslında genetik olarak nedir?

En geçerli teoriye göre genetik materyalimizdeki, yani DNA’mızdaki kırıklar yaşlanmanın en önemli belirleyicisidir. Yani yaşlanma, bir bakıma DNA’da oluşan kırıkların onarılamamasının bir sonucudur. Ayrıntılı bakış açısına göre ise yaşlanma ve onunla birlikte gelen hastalıklar, yaşamın birçok belirsizliğinin ortak bir sonucudur;

  • DNA hasarının neden olduğu genomik düzensizlik
  • Koruyucu kromozomal uç kapaklarının yani telomerlerin aşınması
  • Hangi genlerin açılıp kapandığını kontrol eden epigenomdaki değişiklikler
  • Proteostaz olarak bilinen sağlıklı proteinlerin üretimlerinin bozulması
  • Metabolik değişikliklerin neden olduğu düzensiz besin algılama refleksi
  • Mitokondriyal fonksiyon bozukluğu
  • Sağlıklı hücrelerde iltihabi reaksiyon oluşturan yaşlanmış “zombi benzeri” hücrelerin birikimi
  • Kök hücrelerin tükenmesi
  • Hücreler arası iletişimin kaybı ve artmış iltihap yanıtı bunlar arasında sayılabilir.

Bu listede DNA hasarının önemli bir yeri vardır çünkü diğerlerine hiç müdahale etmeden hücrede sadece DNA kırıkları yaparsanız canlıyı kısa sürede yaşlandırabilirsiniz.

Yaşam sürecimizde DNA’larımız sürekli saldırı altındadır. Kırk altı kromozomun her biri hücre çoğaldığında bir şekilde bozulur ve günde 2 trilyondan fazla kırılma olur. Ve bu sadece hücrelerin doğal çoğalması sırasında meydana gelen kırıklardır. Diğer kırık nedenleri de bu sayıyı arttırır; doğal radyasyon, çevremizdeki kimyasal maddeler ve BT taramalarından maruz kaldığımız X-ışınları bunların arasında sayılabilir. DNA hasarımız ne kadar fazlaysa onarımını sağlayacak enzimler o kadar meşguldür ve bu paralelde de çok kullanıldıkları için hücrelerimizde erken tükenirler. Bir süre sonra hem hammaddelerimiz tükendiği hem de enzimlerimizin miktarı azaldığı için yeterli olarak çalışamazlar.

Gün geçtikçe hasarlı DNAların çoğaldığı hücrelerimiz hem yaşlanmaya hem de kanserler gibi tehlikeli hastalıklara neden olmaya başlar. Bunu şöyle hayal edebilrsiniz. DNA yapımız genetik bilgi depolamayı temsil ettiği gibi kompakt diskler de (CD) depolama görevi görürler. Yeni bir CD aldığınızda yüzeyi ayna gibi parlaktır, bilgiyi çok rahatlıkla okuyabilirsiniz. Ancak CD eskidiğinde, yani üzerinde çizikler geliştiğinde lazer başlığın bilgiyi okuması çok zor, hatta çizikler derin ve fazlaysa imkansızdır. DNA’mız da böyledir, DNAmız kırıldıkça/yaşlandıkça okunamaz hale gelir ve gerekli proteinler sentezlenemez.

Bu kırıklar nasıl onarılabilir?

Sirtuinler, DNA kırıklarını onaran enzimlerdir ve sirtülin genleri olarak adlandırılan 7 adet genetik dizilimle kodlanmışlardır (SIRT). Sirtuinler, asetil etiketlerini histonlardan ve diğer proteinlerden uzaklaştıran ve bu şekilde DNA paketini değiştirerek genleri gerektiğinde açıp kapatan enzimlerdir. Bu enzimler, DNA kırıklarını onararak uzun ömürlü olmayı ve sağlıklı kalmayı sağlayan önemli görevleri de bulunur. Bu mekanizmanın ilerleyeceği iki yol vardır ve bu yollar epigenetik etkiyi oluşturan dış faktörlere göre düzenlenirler. Yukarıda hormesis etkisini anlatmıştık. Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda gösterildiği gibi sirtuinleri aktive etmek DNA onarımını iyileştirebilir, hafızayı artırabilir, egzersiz dayanıklılığını artırabilir ve ne yediklerinden bağımsız olarak farelerin zayıf kalmasına yardımcı olabilir. Bunlar sirtulinlerin etkileri ile ilgili öngörüler veya tahminler değildir; bilim adamları, bunların hepsini Nature, Cell ve Science gibi yüksek etki faktörlü dergilerde yayınlanan hakemli çalışmalarla sunmuşlardır.

anlış tahmin edebileceğiniz gibi hastalıkları tek tek tedavi etmek toplumsal yaşam süresine anlamlı bir etkisi olmayacaktır çünkü hastalık bazlı düşünüldüğünde yaşamı kısaltan çok fazla hastalık grubu vardır. Mesela toplumdaki tüm kalp hastalıklarını tedavi etseniz dahi yaşam süresi sadece bir buçuk yıl artacaktır. Ayrıca ileri yaşlarda birden fazla hastalık bireyleri etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında toplum sağlığı uygulamaları ilk hedef olmalıdır.

Sirtuinler, hücrelerdeki yüzlerce proteinden asetilleri uzaklaştırırlar ve bu sayede hücre bölünmesini, hücre sağ kalımını, DNA onarımını, inflamasyonu, glukoz metabolizmasını, mitokondri ve diğer birçok işlevi kontrol ederler. DNA stabilitesini sağlayarak DNA onarımı, hücrede hayatta kalma, metabolizma ve hücreden hücreye haberleşme için çeşitli özel acil durum onarımlarını gerçekleştirir. Bir tek gen grubunun örneğini verdikten sonra daha ayrıntılı genetik bilgiyle sizi yormadan bu genleri düzenleyebilecek yaşam değişikliklerine bir göz atalım.

1. Açlık orucu ve kalori kısıtlaması

Yeni değil, binlerce yıldır az ve seyrek yemek sağlık ve uzun yaşamla birlikte anılmıştır. Modern zamanlarda bunu yeni keşfetmiyoruz, sadece genetik ve metabolizma mekanizmalarını ortaya koyuyoruz. Blue Zones olarak adlandırılan ve yaşam süresinin uzun olduğu bölgelerin ortak özelliklerinden biri de yeme sıklığı ve miktarının azaltılmış olmasıdır. Oruç ve düşük kalorili beslenmek sağlık ve uzun ömür için tartışılmaz derecede iyidir. Tüm tek hücreli ve memeli deneylerinde alınan kalorinin yaklaşık olarak %10-20 oranında kısıtlanmasının yaşamı uzatıcı ve sağlığı arttırıcı etkileri olmuştur. Peki, bu inanılmaz değişimler nasıl meydana geliyor?

Sirtuinler gibi, vücudumuzda düşük enerji seviyelerine cevap vermek için gelişmiş olan AMPK olarak bilinen metabolik kontrol/sensör enzimi bulunur. Bu enzim zamanla türler arasında büyük ölçüde korunmuştur ve -sirtuinler ve TOR’da olduğu gibi- onu nasıl kontrol edeceğimizi son yıllarda öğrenmeye başladık. Düşük enerji düzeyleri koşullarında AMPK aktive olur ve sirtüinlerin çalışmasını artıran NAD (nicotinamide adenine dinucleotide) üretimi artar. Bu savunma sistemlerinin hepsi biyolojik strese cevaben (hormesis) aktive edilir. Uzun ömürlüğü sağlayan genlere, ilkel zamanlardan beri yaptıklarını yapmalarını söyleyerek hayatta kalma devresini aktive ederler: hücresel savunmaları güçlendirir, kıtlık dönemlerinde organizmaları canlı tutar, hastalık ve bozulmayı önler, epigenetik değişimi en aza indirir ve yaşlanmayı yavaşlatır. Sonuçta, yüksek kan şekerinin epigenetik saati hızlandırabildiğini, yani hücrelerimiz için zamanı ileri aldığını biliyoruz.

Dikkat edilmesi gereken nokta, kalorinin kısıtlanması sırasında besin değeri yüksek olan gıdaların azaltılmasından kaçınmak olacaktır. Hiçbir mekanizma, organizmanın gerekli yapıtaşlarından mahrum kalmayı doğru kılmaz. Kalitesiz ve yüksek miktarlarda alınan karbonhidratların diyette azaltılması en doğru davranış olacaktır. Karbonhidrat kısıtlamasının getirdiği diğer avantajlar için daha önceki yazımızı okuyabilirsiniz.

Oruç/Açlık diyeti ise kalori kısıtlamasının bir başka yöntemi olarak kabul edilir. Bu diyette insülin benzeri büyüme faktörü 1 veya IGF-1 olarak adlandırılan ve karaciğerde yapılan hormon seviyesi düşer. IGF-1 hormonu ve IGF-1 reseptör genindeki mutasyonlar, düşük ölüm ve hastalık oranlarıyla ilişkilidir ve aileleri 100 yaşından büyük olan kadınlarda bol miktarda bulunur. IGF-1’in seviyeleri, uzun ömür ile yakından bağlantılıdır. Etki o kadar güçlüdür ki, bazı durumlarda, kişinin ne kadar süre yaşayacağını (büyük doğrulukla) tahmin etmek için kullanılabilir. Hastalarımıza sıklıkla önerdiğimiz ve farklı fizyolojik yolları da aktive ederek etkili olan bu diyet hakkında ayrıntılı bilgileri edinmek için daha önceki yazımıza başvurun lütfen.

2. Düzenli egzersiz

Günlük 30 dakikalık tempolu yürüyüş yapanların telomerleri 10 yaş genç bireylerle eşit uzunluktadır. Haftalık olarak yaklaşık 10km koşan bireylerde genel ölüm oranları %45 oranında azalmıştır. Araştırmacılar, her türlü farklı egzersiz alışkanlığına sahip binlerce yetişkinin kan hücrelerinde telomerleri incelediklerinde çarpıcı bir korelasyon gördüler: daha fazla egzersiz yapanların daha uzun telomerleri vardı. (Uzun yaşamın kaynağı; Telomeraz yazımızda ayrıntısıyla incelediğimiz bilgileri okumanızı öneririz.) Mitokondriyel enerji mekanizmasının tetiklenmesiyle birlikte stress mekanizmasının çalışması tamir yolaklarını da aktive edecektir.

Egzersiz ile uzun yaşam faktörleri olan NAD düzeyleri artacak, mTOR, AMPK ve sirtuin düzeyleri olumlu yönde düzenlenecektir. Ayrıca yüksek tempolu kısa egzersizlerin (High Intensity Interval Training – HIIT) solunum ve dolaşım sistemini destekleyerek ve sağlığı destekleyici genleri çalıştırarak yaşam süresini uzattığı gösterilmiştir. Farklı bir bakış açısıyla hangi egzersizin size uygun olduğunu kan grubu biyolojisine göre açıklayan yazımıza da göz atın. Genellikle 50 yaş üzerinde uygulanan oturma-kalkma testi ile biyolojik egzersiz yaşınızı değerlendirebilirsiniz. Lütfen açıkladığımız şu instagram gönderimizde testin ayrıntılarını okuyarak deneyin.

3. Soğuk terapisi

Görünüşe göre, vücudunuzu ortalama/rahat sıcaklıklardan daha düşük sıcaklığa maruz bırakmak, uzun ömürlü genlerinizi aktive etmenin çok etkili bir yoludur. İklimsel olarak termik-nötr bölgeden (vücudumuzun sıcak ya da serin kalmak için herhangi bir ekstra iş yapmasını gerektirmeyen küçük sıcaklık aralığı bulunan ortamlar) çıktığımızda birçok fizyolojik düzenleme olur. Solunum düzenlerimiz, cildimize ve kaslarımıza kan akışı değişir, kalp atış hızımız hızlanır veya yavaşlar. Genetik olarak sirtuinler de soğuktan etkilenir ve sırt ve omuzlardaki koruyucu kahverengi yağları harekete geçirir.

Deneyebileceğiniz bir diğer şey ise, kahverengi yağınızdaki mitokondriyi biraz üşüterek harekete geçirmektir. Bunu yapmanın en iyi yolu basit ama zordur da; kış gününde sadece bir tişört giyerek hızlı bir şekilde yürümek olabilir. Özellikle soğukta egzersiz yapmak, kahverengi adipoz doku oluşumunu hızlandırır; bu yağ dokusu, beyaz yağ dokusu gibi besinleri depolamak için değil, enerjiyi yakmak için geliştirilen bir yağ dokusudur.

Beyaz yağ hücresinin içinde tek bir büyük lipid (yağ) damlası dışında pek bir şey yoktur. Beyaz yağ dokusunun ana görevleri enerji depolamak ve iç organlarımız için yumuşak bir destek sağlamaktır. Ayrıca bu hücreler östrojen ve leptin (açlığı düzenler) gibi birçok hormon üretirken, insülin gibi diğer hormonlar için de almaçlara sahiptir. Kahverengi yağ hücresinde ise iri bir parça yağ yerine minik yağ damlacıkları ve bol miktarda enerji üretimi sağlayan mitokondriler bulunur. Bir pencereyi gece boyunca açık bırakmak ya da uyurken kalın yorgan kullanmamak da dinamolar gibi çalışan kahverengi yağ dokularının artışına yardımcı olabilir.

Bu stres etkisi tersi yönde de etkili olabilir. Yüksek sıcaklıklar da hormezis mekanizmalarıyla etkili olabilir. Soğuk iklimlerde yaşayanların kullandığı saunalarla belirgin sağlık kazanımları elde etmişlerdir.

4. DNA hasarlayıcılardan kaçınmak

Sigarada ve plastik malzemelerde bulunan aromatik hidrokarbonlardan, güvenli ürünler kullanarak özellikle tekstil ürünlerinde bulunan azo boyalarından sakınmak, pestisit ve kimyasal solventlerde bulunan organohalidlere dikkat etmek, işlenmiş etlerde ve bazı biralarda bulunan N-nitroso ürünleri tüketmemek, x-ışınlarından korunmak (metal tarayıcı kapılar, bilgisayarlı tomografi), kurşun ve arsenik gibi ağır metallerden uzak durmak başlıca dikkat etmemiz gereken faktörlerdir. Hayatımıza girmiş gizli toksinleri merak ediyorsanız daha önceki yazımıza bir göz atmalısınız.

5. Hücrelerdeki NAD miktarını arttırmak

NAD, yediğimiz gıdalardan enerjiyi hayati hücre fonksiyonlarına aktaran bir koenzimdir. Hücreleri, enerji üretimini ve kullanımını artırma, hücresel onarımı artırma ve sirkadiyen ritimleri koordine etme dâhil olmak üzere sağkalımı sağlamak için ayarlamalar yapmaya yönlendirir. Hücre zarı, sitoplazması, çekirdeği ve mitokondride işlevi olan ender moleküllerden biridir. Yaşlandıkça hücrelerimizdeki NAD (nicotinamide adenine dinucleotide) kaybı çekirdekteki sirtuin aktivitesinde düşüşe neden olur ve vücudumuzun gençken değil de yaşlandığımız zaman hastalıkları geliştirmesinin temel nedeni olduğu düşünülmektedir.

Vücutta NAD seviyeleri azaldıkça mitokondri fonksiyonu bozulur ve daha az sayıda mitokondri yaşayabilir. Bunun nedeni, NAD’in enerji için kullandığımız organik kimyasal olan ATP’nin üretilmesine yardımcı olmak için mitokondride çalışmasıdır. Mitokondri “hücrenin gücü” ve yakıt hücresel işlevi olduğundan, mitokondriyal işlev bozukluğu hücrelerimizin zayıflamasına ve yaşlanma sürecinin yükselmesine neden olur.

NAD düzeylerini yükseltmek için yapabileceğimiz değişiklikler vardır. Egzersiz, aralıklı oruç, düşük karbonhidratlı ketojenik diyet,  Nicotinamide Riboside (NR) desteği kullanmak, resveratrol içerikli besinler tüketmek (aşağıda açıklandı), früktoz (meyve şekeri) tüketmek sayılabilir.

6.  Hayvansal gıda tüketiminin azaltılması

Hayvansal protein tüketiminin olumsuz yönleri hakkında fazla tartışma yoktur. Birçok çalışmada ağır hayvan tabanlı diyetlerin yüksek kardiyovasküler mortalite ve kanser riski ile ilişkili olduğunu göstermiştir. İşlenmiş kırmızı etler özellikle kötüdür. Sosisli sandviç, sosis, jambon ve pastırma çok lezzetli olabilir ancak bu besinler ile kalın barsak, pankreas ve prostat kanseri arasında bir bağlantı olduğunu gösteren yüzlerce çalışmaya göre kanserojendir. Kırmızı ette karnitin aminoasidi bol bulunur ve bağırsak bakterileri bu karnitini kalp hastalığına neden olduğundan şüphelenilen bir kimyasal olan trimetilamin N-okside (TMAO) dönüştürür.

Büyüme ve metabolizmayı düzenleyen bir protein kompleksi TOR (target of rapamycin) olarak adlandırılır. Bilim adamları aradıkları her organizmada mTOR (m; memeli) buldular. Sirtuinler gibi, mTOR aktivitesi de besinler tarafından mükemmel şekilde düzenlenir. mTORaktivitesi düşünce ne mi olur? Stres altındaki hücrelere faaliyetlerini yavaşlatmak için sinyal göndererek DNA onarımı gibi faaliyetleri artırır, yaşlanan hücrelerin neden olduğu iltihabı azaltır ve belki de en önemli işlevi olan eski proteinleri sindirerek daha genç hücrelerin hayatta kalma şansını arttırır. Ana tetikleyici alınan aminoasit miktarının azalmasıdır. mTOR fizyonomisi diyabet, obezite, depresyon ve bazı kanserler gibi hastalıklarda düzensizdir.

Hayvansal gıda/protein azalması, mTOR aracılığıyla hücrelerin yavaşlamasını, daha az bölünmesini sağlar, enerjiyi korumak ve hayatta kalma süresini uzatmak için eski hücresel bileşenlerin otofaji denilen bir süreç aracılığıyla yeniden kullanılmasını arttırır. Atalarımız uzun süren buzul dönemlerinde mamut avlama konusunda başarısız olduklarında ve bu nedenle yetersiz protein oranlarında hayatta kalmak zorunda kaldıklarında, muhtemelen hayatta kalmalarına izin veren mTOR’un kapatılmasıydı.

Öğrendiğimiz kadarıyla mTOR sadece kalori kısıtlamasından etkilenmez. mTOR’un çok fazla veya çok sık aktive edilmesini önlemek istiyorsanız, aminoasit alımınızı sınırlandırmak iyi bir yoldur. Bu nedenle uzun ömürlü genin inhibe edilmesi günlük et ve süt alımınızı sınırlamak kadar kolaydır. Tüm bu anlatılan biyolojik fonksiyonlardan öğrenilen bilgi hayvansal proteinin yasaklanması gerektiği anlamına gelmez. Yapılan çalışmalarda hayvansal protein yerine daha fazla bitki proteini tüketildiğinde, tüm nedenlere bağlı ölümlerin önemli ölçüde azaldığı göstermiştir. Hayvansal protein tüketiminin azaltılması iyi bir seçenek olacaktır.

7. Metformin kullanmak

Şeker hastalığı tedavisinde kullanılan ve Fransız lalesi bitkisinden elde edilmiş bir ilaç olan Metformin, kalori kısıtlamasının özelliklerini taklit eder. Fakat TOR’u inhibe etmek yerine, mitokondride metabolik reaksiyonları sınırlar, yani hücresel güç üretim merkezlerimizin makro besinleri enerjiye dönüştürdüğü süreci yavaşlatır. Sonuç, düşük enerji seviyelerine cevap verme ve mitokondri fonksiyonunu eski haline getirme yeteneği ile bilinen bir enzim olan AMPK’nin aktivasyonudur. Ayrıca sitrüin ailesinden olan SIRT1’i de aktive eder ve NAD miktarını arttırır. Diğer yararlı etkiler arasında metformin kanser hücresi metabolizmasını inhibe eder, mitokondriyal aktiviteyi arttırır ve yanlış katlanmış proteinleri uzaklaştırır. Bu etkilerini kısa zamanda dahi gerçekleştirir.

Yaşlı ve diyabetik hasta grubunda yapılan bir çalışmada dokuz yıl boyunca metformin kullanımı ile demans yüzde 4, depresyon yüzde 16, kardiyovasküler hastalık yüzde 19, güçsüzlük yüzde 24 ve kanser sıklığı %4 azalmıştır. Yirmi beşten fazla çalışmada özellikle akciğer, kolorektal, pankreas ve meme kanseri için bazen %40’a varan oranlarda güçlü bir koruyucu etki göstermiştir.  Sağlıklı gönüllülerde yapılan bir çalışmada kan hücrelerinin yaşını gösteren DNA metilasyonunun bir hafta içinde tersine çevrildiğini ve bu etkilerinin 850 mg tek bir hap alınmasından sadece on saat sonra başladığını göstermiştir.

8. Resveratrol

Resveratrol üzüm, yaban mersini, karadut, kırmızı şarabın içinde bulunan ve birçok bitkinin stres döneminde ürettiği doğal bir moleküldür. Birçok araştırmada antioksidan, antikarsinojenik ve antitümör, antidiyabetojenik özelliklere sahip olduğu gösterilmiştir. Bazı araştırmacılar resveratrolün, tereyağı ve peynir gibi doymuş yağ içeren yiyeceklerde göreceli olarak yüksek tüketmelerine rağmen Fransızların kalp hastalıkları oranlarının düşük olmasını (Fransız Paradoksu) açıklayabileceğini öne sürdüler. Resveratrol bu etkisini muhtemelen NAD düzeyleri ve dolayısıyla kalori kısıtlamasının etkinliğini arttırdığı sirtuin aktivitesini arttırarak gerçekleştirmektedir.

Bu saydıklarımız dışında MNM, quercetin ve kateşinler gibi moleküller de sağkalımı ve uzun yaşamayı arttıracak önemli pozitif etkilere sahiptirler. Sağlıklı yaşamı destekleyecek her basamak değişim hayatı uzatıcı etki gösterebilir. Bu maddeleri daha önceki yazılarımızda açıkladığımız gibi sonraki yazılarımızda da incelemeye devam edeceğiz.

Doç.Dr.Fahrettin KILIÇ
Radyoloji Uzmanı – Kuanta Sağlık

Uzm.Dr.Elif Kılıç
Klinik Biyokimya Uzmanı – Kuanta Sağlık

Join the discussion 6 Comments

  • İrfan Erkal dedi ki:

    Çok faydalı bir yazı, teşekkür ederim..

  • Yasemin dedi ki:

    Emeğinize sağlık
    Metforfün kısmını çok anlayamadım aslında
    Kullanmaktaki kastınız nedir kıymetli hocam

  • Tülay Sözanlar dedi ki:

    Metformini bu kadar yararlı etkileri varken ,insülinim bu kadar yükselen ishal yaptığı İçin kullanamıyorum.8 sene kullandım.İsal yatı bıraktım.İlginç olan insülin değerim değişmedi.Reaktif hipoglisemiyim.İsal için kolonoskopiler gaita tahlilleri yapıldı.Yok bir şey.Metforminin yan etkilerini okuyunca kendim akıl edip kestim isalde kesildi.Tabi kilo aldım.Şimdi kilo vermem için endokrinoloji doktoru verdi 15 gün kullandım yine isal.1aydır isali ancak düzeldi.
    Yani şu insülini düşürmek için başka bir ilaç yokmu?Zaten düşürmüyorsa.Hergün 6 km yürüyorum.Şeker,karbonhidratı unutalı yıllar oldu.Paketli gıda tüketmem.Şimdide Süt ve süt ürünlerini kestim.Daha ne yapabilirim?
    İstanbul’a gelemiyorum.Sizden nasıl yardım alabilirim?iyi günler

    • Tülay hanım bulunduğunuz adresteki veya online hizmet veren bir fonksiyonel tıp diyetisyeninden yardım alabilirsiniz. SİBO mevcudiyetini değerlendimek için nefes testi veya kanda zonulin bakılabilir. Metformin alternatifi olarak sıklıkla Berberine kullanılır, karşılaştırmalı çalışmalar da mevcut literatürde. SİBO mevcutsa bir nebze ona da faydalı olacaktır.

  • Haluk Günceoğlu dedi ki:

    Faydalanıyoruz
    Yorumların az olması yanıltmasın.
    Üşengeç bir milletiz. Eminimki bir çok insan bu bilgilerden faydalanıyor.

  • Jale dedi ki:

    Merhaba.Safra kesesi alınmış kişiler de metformin kullanabilir mi?

Yorum Yazın