Schüssler Hücre tuzları tedavisi ince bir taşıyıcı gövdesinde , mineral bilgi transferinin, organizmaya sunulduğu holistik bir şifa yöntemidir.
Tüm hastalıkların temelinde aslında hücresel düzeydeki yetersiz enerji seviyesi sorumludur. Besinlerden elde enerji elde edilmesi sırasında muazzam metabolik süreçler aktif olarak çalışır. Bu enerji kaynakları için kullandığımız besinlerde son yüzyılda 80.000 e yakın yeni yabancı madde endüstride kullanıma girmiştir. Enerji elde edilmesi sırasında ve vücudumuz için toksin etkisi potansiyeli olan maddeler vücudumuz tarafından detoksifiye edilirken esansiyel mineraller kullanılır ve bunların tükenmesine yol açar. Schüssler hücre tuzları ,vücudumuzun sağlıklı işleyişi için son derece gerekli olan ve eksiklikleri çeşitli akut ve kronik rahatsızlıklara sebep olan mineral tuzları olup maddesel ve enerjik boyutlarıyla hücreleri yenileyen homeopatik potenslerde hazırlanmış özel bioregulatör ilaçlardır.
Bedenin temel biyokimyasal yapısını regüle etmeye yönelik, hem homeopatik hem de biyokimyasal bir tedavi protokolü oluşturan bu tedavi ,yaklaşık bir asır önce , bir Alman tıp doktoru W.H.Schüssler tarafından keşfedilmiştir. Schüssler tuzları; bedenin temel biyokimyasını ve organik yaşamında temelini oluşturan Trimatrix bir tedavi yöntemi olup, madde boyutunda biyokimyasal , enerji boyutunda biyofiziksel, enformasyon boyutunda ise biyosibernetik etkileri bulunur. Dr. Schüssler; hücre içerisindeki mineral eksikliğinin, doğrudan hücre metobolizması ile ilgili olan Schüssler mineralleri ile telafi edildiğinde iyileşme mekanizmasının da harekete geçirileceğini keşfetmiştir.
Peki, hastalık belirtilerinin yorumlanması dışında mineral eksikliklerinin anlaşılması için başka pratik yöntemler de var mı?
Yüz teşhisi ile mineral tuz eksikliğinin tespiti
Mineral eksikliklerinin yüzden teşhis edilebileceğini Dr.Shüssler keşfetmiş olup tekniği geliştiren ise takipçisi Kurt Hickethier (1891-1958) olmuştur. Hickethier onlarca yıl süren araştırmaları sonrasında, vücuttaki belirli mineral eksikliklerinin insan yüzünde aynı tür belirtiler gösterdiğini göstermiştir. Mineral eksikliklerini belirleyen 24 farklı yüz işareti tespit etti ve bu mineral eksikliklerini renk, parlaklık ve yapısal değişiklikler olmak üzere 3 ana grupta topladı.
Cildin iletişim becerisi –hem içeri hem dışarı- çok yüksektir. Sürekli yenilenir. Yüz iklim koşullarına ve değişikliklere en hızlı cevap veren organdır. En büyük yüzey alanına sahip organımızdır. Toplam 3 kg ağırlığındadır ve kalınlığı 2-6 mm’dir.
Yüz teşhisi yaştan bağımsızdır. Bir bebek de olsa yaşlı bir insanda olsa yüz de çıkacak belirtiler aynı olacaktır. Bu nedenle her yaşta 24 farklı yüz işaretini değerlendirerek mineral eksikliği belirleyebiliriz. Bunu yapabilmek için yüz doğal halinde, makyaj, bakım ürünlerinden arındırılmış olmalıdır. İnceleme doğal gün ışığında yapılır, başka ışık kaynağı kullanılmaz. Yüz, renksiz pencere camı olan bir odada değerlendirilir. Yüz teşhisinde değerlendirme sonrası en fazla eksiklik olan mineraller tespit edilir ve uygun dozlarda hastalara verilir. Eser değerlerde olmalarından dolayı bu mineral tuzlarının etkili olabilmesi için kullanım süreleri 3-6 ay arasındadır. Yüzde mineral eksikliğine bağlı gelişen değişiklikler gerileyecek, bu mineral eksikliklerinin oluşturduğu semptomlar ise iyileşecektir.
Hangi tuzlar kullanılır?
Homeopat olan biyokimya uzmanı Dr. Wilhelm Schüssler, insan dokularını yakarak, küllerini incelemiş ve dokularda yoğun şekilde bulunan ve sağlıklı bir işleyiş için gerekli 12 ana mineral tanımlamıştır. Bu mineraller,
1.Hücrelerin düzenlenmesini sağlar
2. Hücrelerin yenilenmesi için yapı malzemesi oluşturur
3. Hücrenin biyokimyasal fonksiyon ve dengesini sağlar ve detoks etkisi yapar. Keşfettiği 12 tuzdan 11’ini kullanmıştır.
12.tuz olan calcium sulphuricum metabolizma sonucu vücuttan atılan bir madde olduğu için vücuda alınmasına gerek yoktur demiştir.
Bu 11 tuz ve etki mekanizmalarını kısaca özetleyecek olursak;
1-Calcium Phloratum
Bedenimizdeki hücrlerden başlayarak, damarlarımız ve damar içindeki kanımızın elastikiyetine kadar bedenimizin tüm esnekliğini bu doku tuzuna borçluyuz.Kemikler,dişler,epidermis ve elastik liflerdeki tüm morbit oluşumlar bu ilacın etki alanı içindedir.
2- Calcium phosphoricum
Vücut biyokimyasının en önemli doku tuzudur.Protein sentezi için temel madde olan bu doku tuzu , hücre büyümesini teşvik ederek , yeni dokuların temel fonksiyonlarını oluşturarak, güçsüz ve büyümekte olan dokuları güçlendirerek özel bir etki oluşturur.
3-Ferrum Phosphoricum:
Enerji ve oksijen gerektiren tüm metabolik fonksiyonların temel tuzudur. Klasik yangı göstergeleri olan, kızarıklık, ısı artışı, şişlik ve ağrı durumlarına yardımcı olur.
4-Kalium Chloratum:
Hormonal ve glanduler sistemin doku tuzudur. Toksin atılımı ve detoks için vücudun ihtiyacı olan bu fonksiyon maddesi , bedendeki dinamik akış sistemlerini düzenleme etkisine sahiptir.
5- Kalium Phosphoricum
Sinir sisteminin temel yapısal tuzudur. Beyin ve sinir hücrelerinin oluşumu ve beslenmesi için vücudun ihtiyaç duyduğu bu tuz,beyin ve sinir sistemini ilgilendiren sıkıntıların giderilmesine yardımcı olur.
6-Kalium Sulphuricum
Kandaki oksijenin hücre içine transferinden sorumludur. Epidermis ve endotelin oluşmasında görev alan bu doku tuzu, hücre zarı stabilitesinin sağlanmasına yardımcı olur.
7- Magnesium Phosphoricum
Otonom ve merkezi sinir sistemini yatıştırarak regüle eder.Bedendeki tüm organ sistemlerinin en çok harcadığı doku tuzudur.
8- Natrium Chloratum
Suyu eşit ölçüde bedene dağıtmakla görevli olan bu doku tuzu,hücrelerin ihtiyacı olan su miktarını belirleyerek, hücre içindeki sıvıyı rejenere eder.
9- Natrium Phosphoricum
Yağ ve karbonhidrat metabolizmasının ihtiyaç duyduğu bu tuz, vücutta asit-baz dengesinin oluşturulmasında önemli rol oynar. Vücutta asit-baz dengesi, homeostazisin çok önemli bir parçasıdır.
10- Natrium Sulphuricum
Dokuların osmotik dengesini düzenleyen bu doku tuzu, eleme mekanizması sonucunda dokularda biriken fazla suyun atılmasından sorumludur.
11-Silicea
Bağ doku hücrelerini oluşturan temel doku tuzudur.Sinir,cilt,bez,kemik dokuları solunum ve damar sisteminin elastik lifleri gibi çeşitli dokuların oluşturulmasında rol oynar.