Skip to main content

Elektromanyetik/radyofrekans dalgaları vücudumuzu etkiler mi?

5G elektromanyetik dalgalarının etkilerini incelemeden önce cevap vermemiz gereken soru budur. Aslında tüm elektrikli cihazlar elektromanyetik dalga oluştururlar. AM ve FM dalgalı radyo ve radar iletişiminden kablosuz internete, cep telefonlarından televizyon görüntü aktarımına kadar tüm haberleşme sistemimiz, frekans bilgisini ileten bu elekromanyetik dalgaların (EMD) kullanımı sayesinde çalışmaktadır. Peki bu sistemler vücudumuzu nasıl etkileyebilir? En küçük ölçekten başlayarak inceleyelim. Uygulama pratiği yaptığım radyoloji ve titreşim tıbbından örnekler vermek istiyorum.

En küçük boyuta indiğimizde karşımızda elektronlar çıkar. Bilgisayarlı tomografi cihazlarında çok yüksek enerji potansiyelleri altında ısıtılmış bir filamandan ortaya çıkarak hızla karşısındaki metale çarpan elektronlar (ok) bu metalden x-ışını (dalgalı ok) yayılımı oluşmasına neden olur. X ışını çok çok yüksek frekansa sahiptir (30 fHz-EHz) ki vücudumuzun (kemik hariç) yumuşak dokusundan kolaylıkla geçerek karşıdaki film plakasına görüntü oluşturur. (Hertz; Hertz, bir olayın 1 saniye içerisindeki tekrarlama sayısıdır.) Ancak bu yüksek frekanslı ışınlar bedenimizdeki atomlardan elektron saçılımına neden olur ve hastalıklara kapı aralar. Bu nedenle bu ışınlar “iyonizan” olarak adlandırılır. Bu iyonizan radyasyon dozu çok arttırılırsa radyoterapideki kanser tedavi yöntemi olarak kullanılır.

Pozitif-negatif yüklerin değişiminin oluşturduğu elektromanyetik dalgalar
X-ışını oluşturan tüp mekanizması

Başka bir mekanizmaya bakalım, elektronlardan atom boyutuna çıkalım. Yine radyoloji örneği vermek istiyorum. Hastanelerde kullanılan o büyük manyetik rezonans (MR) cihazları aslında basit bir düzenekle çalışır. Büyük bir manyetik alan/cihaz kullanılmasının tek nedeni görüntü oluşturabilecek kesitlerin alınabilmesidir. Temel basit fiziğinde ise çok yüksek frekanslı elektromanyetik dalgaları (1-100 Mhz) ile vücudumuzdaki hidrojen atomları hedeflenerek “yönü değiştirilir” ve normal haline geçerken yaydıkları elektromanyetik dalgalar bir nevi basit bakır sargılarla ölçülerek kaydedilir. (Bu frekans değerleri hidrojen atomunu uyarabilmek için özel olarak tasarlanmıştır; yani uygun frekansı oluşturduğunuzda atomu dahi etkileyebilirsiniz.) Bilgisayarda kompleks matematiksel algoritmalarla işlenen sinyallerden görüntü oluşturulur.

MR fiziğinde vücudumuzdaki hidrojen atomunun frekans dalgası ile uyarılması ve atomdaki vektörel değişimin ölçülerek kaydedilmesi

Frekansı daha da azalttığımızda (2-15 MHz) duyabileceğimiz sınırdaki ses dalgasına ulaşırız ki ses frekanslarını kullanan cihaza da ultrasonografi (USG) adı verilir. Cihazın oluşturduğu ses dalgaları vücut yapılarına çarptıktan sonra geri döner ve tekrar okunur. Bu ses dalgasındaki değişimler ölçülerek (tıpkı yarasaların sesle yön bulmada kullandığı gibi) dokuların bir görüntüsü oluşturulur. Eğer bu ses dalgası frekansı arttırılır ve tıpkı mercekle güneş ışığını odaklayarak kâğıdı yaktığınız gibi bir noktaya odaklanırsa dokuları öldürerek kanser tedavisinde kullanılabilir.

Biyolojik dünyada üretilen ses dalgası örnekleri; açık mavi spektrumunda medikal sonografi cihazları frekans aralığını gösterir.

Yüksek frekanslı ve enerjili X ışınları iyonize ederek zararlı olurken MR ve USG dalgaları daha düşük frekanslı ve dolayısıyla düşük enerjili (non-iyonizan) dalgalar olup etkilerini ısı artışı şeklinde gösterirler. Bu tetkiklerin hiçbirisinin oluşturduğu EMDlere günlerce sürekli maruz kalmazsınız, yoksa vücudunuza “zarar vermeye” başlarlar. BT tetkiki birkaç saniye/dakikada tamamlanırken, USG ve MR ise birkaç on dakika sürer.

Bu videoda ise frekans etkileşiminin bir başka kullanımı anlatıyor; uygun frekans aralığında PEMF uygulandığında kanser ve mikroorgnizmaların hücresel bütünlüğünü yok ederek ortadan kaldırabiliriz. Ayarlardan Türkçe altyazı seçeneğini açabilirsiniz.

Tıp alanında frekans tabanlı etkileşim fiziği kullanılan birçok teşhis ve terapi yöntemi sayılabilir. Düşük alan manyetik stimülasyon olarak da bilinen Pulsed Electromagnetic Field PEMF terapileri (*), biorezonans terapi ve biofeedback teşhis ve terapileri, photobiomodulation(*), low level laser therapy (LLLT, *) yöntemleri bunların sadece birkaçıdır (*,* ). Bedenimizdeki ışık salınım ve etkileşimlerini konu alan biofotonik mekanizmalar daha henüz kendini gösterme ve kanıtlama aşamasındadır (*,*,*,*,*). Bizim de bazılarını memnuniyetle kullandığımız bu yöntemler, geleceğin sağlık alanındanki en önemli teşhis ve tedavi atılımlarını gerçekleştirecektir. Bunun için fizyolojinin temel işleyişi anlaşılarak potansiyeller teknolojik imkanlarla değerlendirilmelidir (*).

Pulsed Electromagnetic Field (PEMF) terapileri

ücudumuzda da elektromanyetik alan/elektrik üretimi sürekli vardır. Bedeniniz her hücresine kadar bir enerji üretim ve haberleşme tesisidir. EKG, EMG, EEG gibi birçok teşhis metodu bu değişimleri ölçerek tanıda biz hekimlere yardımcı olur.  Bütün bu cihazlar vücutla etkileşimlerini frekans bilgisi alarak/aktararak sağlarlar.

Ölçülen EEG dalgaları ve ifadeleri

Frekans kodlamaları biyolojimizde nasıl çalışır?

Öncelikle frekans yapısının biyolojimizde nasıl etki ettiğine kısaca değineyim. Mesela bir protein işlevini yaparken hedef mekanizmanın içerisine girip onun içine karışmaz, sadece bu frekans bilgisini aktarır, karşı alıcısına dokunmaz bile(*, *,*). 1950’lerden itibaren fizyologlar ve biyofizikçiler (*) bedenin iletişim mekanizmalarını araştırıyor ve bulgularını akademik çalışmalarla sunuyorlar(*,*,*). Hücreler arasındaki koordinasyon, varsaydığımız gibi ara haberciler vasıtasıyla sıvı içerisinde serbest difüzyon yöntemiyle rastgele olsaydı, koşullara karşı verdiğimiz tepkilerin işleyebilmesi için belki de aylarca beklemek zorunda kalırdık (*). Bunun aksine, çok kısa süreler içerisinde bedenimizi yönetebilecek tepkileri verebiliyoruz. Ancak kullandığımız modern sistemler bu ölçeklerde çalışmadığı için bu bilgiler günlük hayatımıza yansımıyor.

Şematik hücre dışı ve hücre içi frekans iletişimi

Bir hücre boyutuna kadar küçüldüğünü düşünün. Mikro ölçekte de bir evrenin çalıştığını, hayatın hem de hiç bilmediğimiz mekanizmalarla denge içerisinde aktığını göreceksiniz. Bu ölçekte saf su bile bildiğimiz akışkanlığını yitirir ve yoğun viskoz bir hal alır, maddenin dinamikleri çok değişir. Tüm dünyada 8 milyar insan, bedenimizde ise yaklaşık 40 trilyon canlı hücre var. Bunun 5000 katı olan 40 trilyon insanı yan yana getirerek frekans iletişimini temsil ettiği gibi değil de konuşmaksızın bedenimizdeki hücrelerin yaptığı gibi mükemmel bir organizasyonla çalışmasını isteyin bakalım. Çok zeki insanoğlu bunu yapamayacaktır tabii ki. Frekans iletişimi hücrelerarası ve hücre içi iletişimde kullanılır. Henüz bilmediğimiz, bilsek de kabul etmek istemeyeceğimiz başka mekanizmalar işlemekte mikro ölçekte.

Hücresel biyolojik sistemlerde frekans (Hz) etkileşim spektrumu.

Biyolojik nesnelerin sadece statik alanlarla değil, aynı zamanda çeşitli frekanslardaki alternatif elektromanyetik alanlarla da etkileşime girdiği açıktır. Çünkü her dokunun kendine özgü, farklı dış frekans etkileşimine göre farklı polarizasyon gösteren bir dielektrik (Yalıtkan, bir elektrik akımı taşıyabilecek serbest elektronları olmayan, bir elektrik alanıyla kutuplanma özelliği taşıyan, elektrik iletkenliği sıfır veya çok zayıf olan cisim veya madde * )  özelliği vardır (*). Bu özellik negatif ve pozitif yüklü yapılar, yani dipoller oluşturur ve temel fizyoloji bu dipol yapısı üzerinden kurulur ve çalışır. En basit yapısal örnek olarak membran geçirgenliği örneklenmiş, standart altındaki değerlerde EMD maruziyetinde termal olmayan etkiyle membran su geçirgenliğinin artışı gösterilmiştir (*, *, *) .  Bunun gibi mikro ölçekteki fizyolojik değişiklikleri on yıllardır değerlendiren çok sayıda çalışma örnek olarak verilebilir (*, *).

Protein-protein elektromanyetik etkileşimi

Biyolojik yanıtlar çeşitlidir ve bu yanıt belirli hücrenin organizmasına, dokusuna, moleküler bileşimine ve ayrıca maruz kalınan elektromanyetik alanın frekans, yoğunluk, modülasyon, polarizasyon, anlık ve ortalama güç, emilen toplam enerjisi gibi parametrelerine bağlıdır. Elektromanyetik etkilerin fizyolojide her yerde bulunduğu zaten aşikardır, ancak bu etkilerin kesin doğasının yukarıda örneklediğim parametrelerin çeşitliliğinden dolayı belirlenmesi güçtür. Ayrıca bu etkilerin frekansı o kadar hızlı değişir ki, moleküller veya alana duyarlı diğer makro yapılar frekans değişimine olan tepkiyi anlık olarak düzenleyeme/dengeleyemez.

Hücreler, iskeletini oluşturan ve hücre içi/hücrelerarası iletişimi sağlayan mikro tansegrity mimari yapıya sahiptir. Tüm bu yapılar elektromanyetik sinyallere duyarlıdır.

Elektromanyetik etki kaynakları nelerdir?

EMD kaynakları düşük, orta ve yüksek frekans aralıklarında sınıflandırılabilir. Elektrikli cihazlar tarafından üretilen zamanla değişen elektromanyetik alanlar, çok düşük frekanslı (extremely low frequency, ELF) alanlara bir örnektir. ELF alanları genellikle 300Hz’e kadar frekanslara sahiptir. Diğer teknolojiler 300Hz ila 10MHz frekanslı ara frekans (intermediate frequency, IF) alanları ve 10MHz ila 300GHz frekanslı radyo frekansı (RF) alanları üretir (Radiowave/radyo frekansı teknik bir terimdir. Radyo chazlarının kullandığı daha düşük frekanslardaki dalga formu ile karıştırılmamalıdır).

Elektromanyetik alanların insan vücudu üzerindeki etkileri sadece bu alan sınıflamasına değil, frekanslarına ve enerjilerine de bağlıdır. Elektrik güç kaynağımız ve elektrik kullanan tüm cihazlar ELF alanlarının ana kaynaklarıdır; bilgisayar ekranları, hırsızlık önleme cihazları, kablosuz telefonlar ve güvenlik sistemleri IF alanlarının ana kaynaklarıdır; radyo, televizyon, radar ve cep telefon antenleri ile mikrodalga fırınlar RF alanlarının ana kaynaklarıdır. Bu alanlar insan vücudundaki akımları indükler, ki bu yeterli ise genliklerine ve frekans aralıklarına bağlı olarak ısıtma ve elektrik çarpması gibi bir dizi etki yaratabilir.

Elektrik kullanımından ortaya çıkan dört farklı fenomen vardır: toprak akımları, iletişim ekipmanının oluşturduğu “elektromanyetik duman, eSmog“, güç hatları ve özel ekipmanların oluşturduğu manyetik alanlar ve güç hatlarından yayılan “kirli elektrik” olarak adlandırılan radyo frekansları. Hepsi, vücudumuza zararlı etkileri olabilen potansiyel çevresel toksinlerdir. Bu yazıdaki ele alınan frekans aralığı radyofrekans dalgaları olup etkileri elektromanyetik duman, eSmog’dur.

5G Teknolojisinin diğerlerinden farkı var mı?

İlk olarak, 5G “ultra yüksek frekanslar” yayar. Frekans yükseldikçe, her dalganın uzunluğu kısalır. Bu, vücudumuza aynı sürede daha fazla dalga vurduğu anlamına gelir. Önceki hücresel nesiller 1 ila 6 GHz frekanstan yayıldı. 5G hücre kuleleri 300 GHz’e kadar yüksek frekanslar yayabilir. En son hücresel teknoloji olan 5G, 2G’den 4G’ye kadar daha eski hücresel teknolojiler için kullanılan mikrodalgalara ek olarak ilk kez çoklu bandlarda milimetre dalgalarını kullanacak. Bu mobil ağların frekans aralıkları;

2G – Global System for Mobile Communications (GSM) – 850 / 1900 / 900 / 1800 MHz

3G – Universal Mobile Telecommunications Service (UMTS)- 800–900 MHz/ 1700–2100 MHz

4G – Long Term Evolution (LTE) – 700 MHz, 1700/2100 MHz / 2500–2690 MHz

5G – Device-to-Device Communication –  5-300 GHz

Yukarıda dikkat ederseniz frekans derinliği/sayısı ilerleyen teknolojilerde artmaktadır. Nedenini şöyle açıklayabiliriz; her dalga deseninin karşılığında bir matematiksel denklem ve bu denklem sonucunda da bir değer yani bilgi içerir. Karmaşık dalgalar aslında iç içe girmiş dalgalardan oluşmakta, yani daha fazla bilgi içermektedir. Bu karmaşık dalgalar oluşturulduktan sonra tekrar matematiksel yöntem olan ters Fourier transformasyon yöntemi ile alt denklemlerine ayrılarak bilgiler çözümlenmiş ve aktarılmış olur. Ne kadar yüksek frekans, o kadar artmış bilgi aktarımı demektir.

Dalga desenlerinin frekans çözümlenmesi

İkincisi, 5G teknolojisi “ultra yüksek yoğunluk” gerektirir. 5G’de kullanılan daha kısa uzunluktaki milimetre dalgaları (MMV) çok uzağa gitmediğinden (ve daha kolay bir şekilde engellendiğinden) mevcut telefon verici kulesi sayımızla hücre sinyali güvenilir olmayacaktır. 5G hücre kulelerini telafi etmek için daha düşük 3G ve 4G dalgalarını yaymak zorunda kalacak ve daha birçok “mini hücre kulesi” kurulması gerekecektir. Her 2 ila 8 evde, yani 100 ila 200 metrede bir 5G verici kulesine ihtiyaç duyacakları tahmin edilmektedir. Tüm bunlar bir araya geldiğinde RF Radyasyona maruz kalmamızı büyük ölçüde artıracaktır.

5G, şu anki kablosuz teknolojimizi kullanarak dönüştürmeyecek, yeni vericiler ekleyecektir. 5G, halihazırda kullanımda olan mevcut 3G ve 4G kablosuz frekanslarını kullanmakla kalmayacak, aynı zamanda yüksek hızlarda veri iletmek için daha yüksek frekansta milimetre dalgaları da ekleyecektir.

GSM hızlarının karşılaştırılması

Kablosuz teknolojilerin giderek daha kapsamlı kullanımı” ile kimse maruz kalmaktan kaçınamaz. Çünkü tahminlere göre artan 5G vericilerinin (konut, mağazalar ve hastanelerde bile) üstüne, “10 ila 20 milyar bağlantı” (buzdolapları, çamaşır makineleri, güvenlik kameraları, kendi kendine giden otomobiller ve otobüsler vb) Nesnelerin İnterneti‘nin bir parçası olacak. Her yeni nesil telekomünikasyon cihazında (örneğin 3., 4., 5. nesil cep telefonları veya baz antenler) her an iletilen bilgi miktarı (konuşma, metin, görüntüler, video, internet, vb.) artar, bu da canlı organizmaların daha yüksek değişkenlik gösteren karmaşık sinyallere uyum sağlamasını olasılığını oldukça azaltmaktadır.

RF Radyasyon ile kaynağın fiziksel bedenlerimize ne kadar yakın olduğu radyasyonun güç seviyesinden (veya watt) daha önemlidir. RF Radyasyonu mesafe ile dağılır. Diğer bir deyişle, hemen yanındaki düşük güçte çok fazla verici sinyaline maruz kalma, uzak mesafeden yayın yapan daha güçlü sinyale maruziyetten daha tehlikelidir. Epidemiyolojik çalışmalarda, telefon istasyonlarının yoğun olduğu bölgelerde kanser sıklığının artmış olduğunun gösterilmesi (*) bu konuda anlamlıdır.

Ayrıca maruz kalma süresi ne kadar uzun olursa, o kadar tehlikeli olur. 5G güç açısından zayıf olsa da, sürekli anormal tekrarlayıcı radyasyonunun bir etkisi olabilir. Maruz kalma modu ve süresi ile birlikte, tekrarlayıcı 5G sinyalinin özellikleri, kanserin bir nedeni olduğu bilinen DNA hasarı da dahil olmak üzere maruziyetin biyolojik ve sağlık üzerindeki etkilerini arttırıyor gibi görünmektedir (* , *). DNA hasarı üreme gerilemesi ve nörodejeneratif hastalıklarla da bağlantılıdır.

Radyofrekans zararının şu an kullanılan ölçütü nedir?

Peki yüz yıldır kullandığımız radyo dalgaları neden rahatsız etmiyor da cep telefonu frekansları gündemde? Bunun cevabı frekansın yüksekliği ile birlikte maruziyetin çok daha fazla kaynaktan olması ve sinyalin gücünde. FM radyo sinyalleri de megahertzler düzeyinde yayın yapar ve tek yönlüdür. Düşük frekanslı yayın uzak bir mesafeden üretili ve bu sinyali alan alıcılar tek yönlüdür (downlink), o mesafeye tekrar veri göndermek (uplink) için güçlü sinyal oluşturmazlar. Halka erişilebilen alanlarda ölçülen maksimum değerler tipik olarak metrekare başına 0.01 Watt’ın altındadır. Ancak çok güçlü radyo verici anteninin yakınında artış göstererek bazı durumlarda metrekare başına yaklaşık 0.3 Watt’lık bir etkilenme beklenebilir.

Özgül Soğurma Oranı (Specific Absorbtion Rate, SAR), bir radyo frekansı (RF) elektromanyetik alanına maruz kaldığında enerjinin insan vücudu tarafından emilme değerinin bir ölçüsüdür. Ultrasononografi dahil olmak üzere diğer enerji formlarının doku tarafından emilimini de ifade edebilir. Doku kütlesi başına emilen güç olarak tanımlanır ve kilogram başına watt birimi (Watt / kg) vardır.

Radyofrekans elektromanyetik alanlarının termal biyolojik etkileri, SAR değerleri belirli bir limiti yani 30 dakika içerisinde 1 0C’lık bir doku ısınmasına aştığında ortaya çıktığı kabul edilir. Bu değer biyolojik dokular için 4 W/kg olarak belirlenmiştir. Cep telefonları ve diğer elde tutulan cihazlar için Avrupa Birliği standartlarında (*) SAR sınırı kafa için ortalama 2 W/kg’dır, tüm vücut için 0.4 W/kg’dır (*). Ancak bununla birlikte aşağıda sıralayacağımız gibi literatürde, 4 W/kg SAR değerinin çok daha altındaki biyolojik etkiler de açıklanmıştır. Bu tür etkilerin ısınmadan kaynaklanmadığı bilindiğinden, bunlar termal olmayan etkiler olarak adlandırılır. Bu bilgiyi kullanmayan çalışmaların sonuç raporlarında araştırmacılar, termal etkileri sınırlı, yani biyolojik etkileri yok olarak yorumlamışlardır. Ancak kablosuz iletişim sistemleri, önemli bir termal etki yaratmak için oldukça düşük güç yoğunluğu seviyelerinde (genel halk için <1 mW / cm2) çalışır.

Bu yöntemin, yani biyolojik etkilerin ısı etkisi ile sınırlandırılması ve düzenlemelerin bu etkiye göre oluşturulması sorunludur çünkü biyolojik etki bu standartların altında da izlenebilir (*,*). Bu handikapın farkında olan araştırmacılar ve siyasi otoriteler tarafından Avrupa Birliğinde yeni etki ve yöntem araştırma komisyonları kurulmaktadır (*). Elektromanyetik alanların olası dezavantajlarını ve etkileşim mekanizmalarını bulmak için geliştirilen başka yöntem ise, biyolojik etkiye oluşturabilecek minimum SAR (MSBE) değerinin tespitidir. Bu yöntem yüksek yoğunluklu EMDların incelenmesinde çok daha değerli olacaktır. Bu tür çalışmalar muhtemelen iyonlaştırıcı olmayan radyasyon etkileri ve hücre kapasite (örneğin oksidatif yanıt *) eşiklerine ışık tutabilir. Frekans iletişimi sayesinde yönetilen vücut sistemlerimiz düşünülerek değerlendirildiğinde, sadece vücutta oluşan ısı etkisini ölçmek yerine, hayati fizyolojik mekanizmaların incelenmesi daha doğru olacaktır.

Cep telefonu zararları için alınan önlemler neler?

Dünya Sağlık Örgütü‘nün bir kurumu olan Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) 2011 yılında 30 kHz ‑ 300 GHz frekans aralığındaki RF radyasyonunun Grup 2B yani ‘olası’ bir insan kanserojen olarak tanımladı (*,*). O zamandan beri epidemiyolojik ve hayvan çalışmalarında olumsuzun kanıtlarla etkileri güçlenmiştir ve bu sonuçlar önceki bir değerlendirmeye bilimsel kanıtlar ekler (*, *,*). Bu kanıtlardan sonra RF radyasyonu artık bir insan kanserojeni olarak, yani Grup 1 olarak sınıflandırılması teklif edilmiştir. Bu kategori, asbest ve sigara içimi ile aynı olan en güçlü kanserojen sınıflandırmasıdır (*).

Çok sayıda yeni bilimsel yayın EMF’nin canlı organizmaları çoğu uluslararası ve ulusal kılavuzun çok altındaki seviyelerde etkilediğini göstermiştir. Etkileri arasında artmış kanser riski, hücresel stres, zararlı serbest radikallerde artış, genetik hasarlar, üreme sisteminin yapısal ve fonksiyonel değişiklikleri, öğrenme ve hafıza açıkları, nörolojik bozukluklar ve insanlarda ruhsal sağlığı üzerindeki olumsuz etkiler yer alır. Hasar insan ırkının çok ötesine geçer, çünkü hem bitkiler (*, *) hem hayvanlar (*) hem de böcek türleri (*,*,*,*) için zararlı etkilere dair artan kanıtlar vardır. EMDler artık sadece insan sağlığından öte tüm canlılığı tehdit eden bir çevre sorunudur (*).

Özellikle doktorlar ve tıp alanındaki araştırmacılardan oluşmuş araştırmacılar EMD’ye maruz kalmanın olumsuz etkilerinin olduğunu ve bunların 5G’nin uygulanmasıyla artacağını savunmaktadır. 2015 ve 2019 yıllarında Birleşmiş Milletler’e (*) ve 2017’den itibaren Avrupa Birliği’ne artan sayıda bilim insanının imzasıyla 5G temyiz başvurusu yapıldı (*, 268 bilim adamı ve tıp doktoru. Diğer tüm başvurulara bu sayfadan ulaşabilirsiniz). İmzalayanlar, özellikle 5G erişimi tamamlandığında, kablosuz teknolojinin giderek daha yaygın kullanılmasıyla (kendi kendine giden arabalara, otobüslere, güvenlik kameraları, ev aletleri vb.) tahmini 10 ila 20 milyar bağlantıya sahip çok sayıda 5G vericilerin kurulması gerektiğinin altını çiziyor. Amerika’da 5G kapsayıcılığının sağlanabilmesi için 800.000 yeni 5G vericisi yerleştirilmesi gerekiyor. Sadece Avrupa Birliğinde kurulum maliyetinin 500 Milyar dolar olduğu tahmin ediliyor (*). 5G teknolojilerinin tüm dünyadaki pazar değerinin ise 35trilyon dolar olacağı hesaplanıyor.

Elektromayetik dalgaların sağlığa zararlı etkilerine örnekler

EMDler kardiyovasküler ve otonom sinir sistemini olumsuz etkiler (*). Bağışıklık sistemini olumsuz etkileyerek sık enfeksiyon hastalıklarının görülmesine neden olur ve otoimmün hastalıkları şiddetlendirebilir (* ,* ,*, *). Antioksidan kapasitesini düşürür (*). Şeker ve lipid metabolizmasını bozarak şeker ve kilo sorunlarına neden olabilir (*,*). Üreme sisteminin fonksiyonunu azaltır (*,*). Daha birçok fizyolojik ve epigenetik mekanizmayı bozan (*) etkileri nedeniyle

  • Baş ağrısı
  • bozulmuş uyku düzenleri
  • kronik yorgunluk
  • depresyon
  • aşırı duyarlı ve düzensiz kan basıncı basıncı
  • cilt rahatsızlıkları ve duyu bozuklukları
  • kalp ritim bozuklukları
  • çocuklarda davranış değişimleri
  • infertilite

gibi sağlık sorunları EMD etkilerinin vücudumuzdaki belirtilerindendir. Cep telefonu radyasyonunun kanser olasılığını artırdığını gösteren önemli insan araştırmaları ve hayvan çalışmaları vardır (*,*). Ayrıca Kanser hücrelerinin yaşam süresini uzatabilir (*).  Rutin kullanımda ve artmış oranlarda sık telefon kullanımda beynin telefona yakın olan bölümlerinde beyin kanserlerini (*,*,*) ve diğer kanserleri arttırabileceği yönünde çalışmalar (*) da yapılmıştır (*). Beynin telefona yakın olan bölümünde glukoz kullanımını arttırır (*). Çocukların beyni elektromanyetik radyasyondan yaklaşık 1.5-3 kat daha fazla etkilenir. Gebelerde sık cep telefonu kullanımı çocuğun bilişsel gelişimini olumsuz etkiler (*). Epifiz bezinin melatonin salgılamasını bastırır (*).

Infertilitenin en önemli sebeplerinden sperm sayısındaki son 30 yıllık azalma en geniş istatistik serilerinde %50-60 düzeylerindedir (*). Bundan son dekadlardaki toksik etkilenme suçlanmaktadır. Sperm sayısı yanında fonksiyonu, canlılığı, hareketi gibi bir çok parametrenin bozulmasından cep telefonu kullanımı doğrudan ilişkilendirilmiştir (*,*).

Cildimiz elektromanyetik dalgalara özellikle hassastır. Bu zayıflığı kullanan askeri silah teknolojisi ölümcül olmayan aktif inkar sistemleri için 95 GHz EMD kullanıyor. 95 GHz aralığının cilt alıcılarını etkilediği ve ısıtma veya termal hasar olmadan tehdit edici bir uyaran gibi davrandığı görülmektedir. Mekanizma tam olarak aydınlatılamamıştır, ancak araştırmacılar ter bezlerini bir hedef olduğunu düşünüyorlar. Mikrodalgaların zararlı etkileri ve askeri teknolojiler olarak kullanımını bu alanda uzman Dr.Barrie Trower’in çalışmalarını ve sunumlarını takip edebilirsiniz. Cildimizdeki ter bezlerinin kanalları bir anten vazifesi görerek bu hassasiyeti arttırmaktadır (*, youtube sunumu). EMDler cildin dielektrik özelliklerini değiştirebilirler (*) ve akupunktur noktalarında uyarılma oluşturabilirler (*). Isı ve fonksiyon etkileri, ciltteki damarlarda çevrelerindeki yapılara göre çok daha fazladır ve bu fark damar çapına bağlı olarak 30 kata kadar çıkabilir (*)

İnsanların RF’ye maruz kalması nedeniyle acı çektiği elektromanyetik hipersensitivite (EHS) adı verilen yeni bir tıbbi durum açıklanmıştır (*,*). Tipik olarak, bu kişiler cilt ve mukoza ile ilgili semptomlar (kaşıntı, ürtiker, ağrı, ısı hissi) veya bilgisayar monitörlerine, cep telefonlarına ve diğer elektromanyetik cihazlara maruz kaldıktan sonra kalp ve sinir sistemi bozuklukları gelişmektedir. Bu bozukluk yıllar içinde daha sık gözlenmektedir. 1985’teki toplam nüfusun %0,06’sından başlayarak yayılmaya başlayan bu kategori şimdi Avrupa nüfusunun % 9-11’ini etkilemektedir (*). Örneğin İsveç’te EHS resmi olarak tanınan bir sağlık sorunu haline gelmiştir. DSÖ’nün tanımlanmış bu rahatsızlığı nörolojik hastalıklar kategorisinde sınıflaması için çalışmalar yapılmaktadır. Beyin yapıları araştırıldığında, bu hassasiyete maruz kalanların daha çok beyin travması ve toksik madde maruziyeti olan kişilerden oluştuğu da öne sürülmüştür (*). Mast hücre hassasiyeti, genetik yatkınlık gibi teoriler de düşünülmektedir.

Son 40 yılda elektromanyetik dalga etkileri üzerine yapılmış çalışma sayıları.

En çok üzerinde çalışılmış konulardan biri de hücresel stres etkisidir ve tüm hastalıkların ortak mekanizması olarak kabul edilebilir. Birçok hayvan ve insan deneyinde (200+) hücrelerde reaktif oksidasyon ürünleri arttırarak oksidatif hasar oluşturduğu, oksidatif indeksleri arttırdığı, antioksidan sistemleri bozduğu gösterilmiştir (*, *). Mitokondriyal zar potansiyelini ve dolayısıyla enerji verimini bozarak hücre sağ kalımını azaltır ve apopitozu hızlandırır (*).  DNA hasarı oluşturabilirler ve bu hasar kısa süreli GSM sinyali etkisinde oluşmazken (*) daha uzun süreli (16s-24s) maruziyette ortaya çıkar (*, *) ve diğer EMD etkilerinden daha fazladır (*). Daha uzun süreli cep telefonu kullanımının değerlendirildiği bir çalışmada 3-5 yıl boyunca telefon kullanan kişilerin ağız içi hücreleri incelenmiş ve DNA hasarını gösteren değerlerin oldukça yüksek, tamir mekanizmasının ise azalmış olduğu göserilmiştir (*).

Elektromanyetik dalgaların hücresel biyolojik hasar etkileri

İlginç bir nokta da çalışmalardaki tarafsızlık önkabulünün hatalı olmasıdır. Bu konuya dikkat çeken ise, ELF (<300Hz) elektromanyetik alan ve kanser ilişkisinin incelendiği çalışmaların fonlanması göz önüne alındığında, sonuçların “etkisiz veya müphem” olarak sınıflandığı çalışmaların çoğunlukla endüstri destekli çalışmaların olduğunu gösteren bu yayındır.

Radyofrekans radyasyonuna düşük yoğunlukta maruz kalmada bildirilen özet biyolojik etkilere bu bağlantıdan (İngilizce) ulaşabilirsiniz.

EMD’lerin Bağışıklık sistemi üzerine etkileri nelerdir?

Bağışıklık sistemi, bazı temel savunma stratejileri ile çok sayıda hücre tipinden (B ve T lenfositleri, makrofajlar, doğal öldürücü (NK) hücreler, mast hücreleri, Langerhans hücreleri vb.) oluşan, inanılmaz sayıda antijen, sitokin ve antikorun da dahil olduğu çok karmaşık bir sistemdir. Bu sistem bakteri ve virüsler başta olmak üzere dış dünya ile ilişkide olduğumuz her maddeyi tanımak ve gerektiğinde onunla savaşmak için çalışmaktadır. Son 100 yılda geliştirilmiş olan farklı güç-frekans dengesine sahip elektrik ve manyetik alanlar, radyo dalgaları, TV sinyalleri, cep telefonu, Wi-Fi mikrodalgalar, radar sinyalleri, X-ışınları veya radyoaktivite gibi modern elektromanyetik alanlar bu dinamik ve karmaşık sisteme yeni tanıştırılmıştır, yani yabancıdır. Etkileri son birkaç dekadda net olarak gösterilebilmiştir.

Bağışıklık sistemini anlatan kısa bir video. Ayarlardan Türkçe altyazı seçebilirsiniz.

5G ve diğer EMD kaynaklarının bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerini gösteren çalışmaları akademik literatürü tarayarak aşağıda sıralamaya çalıştım. Bu yayınlar doğrudan bağışıklık sistemi hücreleri ve aracıları üzerine olan etkileri inceleyen çalışmalardır. Bağışıklık sistemini destekleyen birçok başka fizyolojik mekanizma mevcuttur ve bu sistemlerin olumsuz etkilendiği yayınlar listeye dahil edilmemiştir.

  • Lenfosit kültürlerinde 1.8 GHz GSM sinyalleriyle yapılan çalışmada uzun süreli maruzyetin çekirdek ve diğer hücresel yapıların harabiyetine neden olduğu, mitokondriyal yapıların bozulduğu ve 48 saat süren maruziyette lenfosit gelişiminin ve sağ kalımının azaldığı gösterilmiştir (*). Sitogenetik hasar etkisi sinyalin dozu ve süresinin artışıyla doğru orantılı olarak artış gösterir (*). Bu etkilere karşı hücrelerin koruyucu mekanizmaları aktive ettikleri de gösterilmiştir (*, *)
  • T lenfositlerden salınan ve sitokin (öz. IL-1) salınımını arttıran TNF üretimi farklı frekans aralıklarında negatif ve pozitif olarak önemli ölçüde etkilenmektedir (*). Bu etki bakteriyel endotoksin olan LPS varlığında daha belirgindir.
  • 8-10-18 GHz dalga boylarında yapılan farklı süre maruziyetli çalışmalarda makrofaj ve T lenfositlerden salınan TNF salınımlarında artış izlenmiş olup uzun sürelerde maruziyette ise düşüş gözlenmiştir. Artmış immün yanıt ise antioksidan destekleri sonrası dengelenmektedir (*,*).
  • 2 yıllık elektromanyetik alan (radyo istasyonu çevresinde yaşam) maruziyeti olan kadınlarda yapılan çalışmada Natural Killer (NK) ve çeşitli lenfosit hücre sayılarında azalma izlenmiştir ve bu etki atopik alerjisi olan kadınlarda daha fazladır (*).
  • Bir derlemede farklı çalışmalardaki bağışıklık sistemi hücrelerinde saptanan sitokin yanıtları değişimleri incelenmiştir. ELF-EMD‘nin güçlü yoğunlukta kısa süreli (günde 2-24s/hafta) maruz kalmasının, doğuştan gelen bağışıklık sitokinlerinin artması nedeniyle bağışıklık tepkisini artırabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, düşük yoğunluklu ELF-EMD’ye uzun süreli (2-24 saat / gün ila 8 yıl) maruz kalma, özellikle Th1 alt kümesinde adaptif immün yanıtta bir azalmaya neden olabilir (*).
  • 6-12 GHz frekans bandlarında yayın yapanTV iletim ve uydu iletişim merkezlerindeki çalışanlarda immünoglobulin konsantrasyonları ve T-lenfosit alt kümelerinin değerlendirildiği bir  çalışmada IgG ve IgA konsantrasyonlarında bir artış, artmış lenfosit ve T8 lenfosit sayımı, azalmış NK hücresi sayımı ve daha düşük bir T yardımcı / T-baskılayıcı oranı bulunmuştur (*).
  • 2.450 MHz EMDlerin NK hücre aktivitesi ve mitojen stimülasyonuna lenfosit yanıt verebilirliği üzerindeki etkisi farelerde incelenmiş olup bir hafta boyunca günlük 1.5 saat 30 mW/cm2 gücünde NK hücrelerinin fonksiyonunun belirgin olarak azaldığı gözlenmiştir. Bu etki 24 saat sürmüştür (*).
  • 35 GHz EMD maruz kalan makrofajlarda inflamasyon ve oksidatif markerlarda, özellikle otoimmün hastalıklar ve damar sertleşmesi mekanizmalarında etkili olan 3-Nitrotyrosineprotein sentezi başta olmak üzere ısıdan bağımsız olarak artmıştır. (*)
  • 42.2 GHz‘de uygulanan radyofrekans dalgaları NK hücresi fonksiyonlarında artışa neden olabilir (*). Uzun dönem etkileri bilinmiyor.
  • İnsan cilt hücrelerinde uygulanan 61.22 GHz EMDlar bir pro-inflamatuvar sitokin olan  IL-1β düzeyini artırmıştır (*).
  • 1300 MHz EMD uygulanan mononükleer hücre kültürlerinde lenfosit uyarıcı faktör olan IL-10 ve  IL‐1β düzeyleri artmıştır (*)
  • EMD hipersensitivitesi ve sağlıklı bireylerden alınan lenfosit örnekleri ile yapılan incelemede, GSM sistemlerinde kullanılan 905 MHz sinyallerinde etki oluşmazken 915MHzfrekansında verilen sinyallerin stres yanıtı ve genotoksik etkileri gösteren kromatin formasyonunda bozulmaya neden olduğu gösterilmiştir (*). Bu kadar yakın frekans değerleri dahi farklı etkiler oluşturmaktadır.
  • Lenfosit hücrelerinde yapılan bir çalışmada EMD’lerin DNA’da hasarı oluşturmadığı, ancak ortamda karsinojen varlığında bu karsinojenlerin DNA hasar etkilerini arttırdığı izlenmiştir (*).
  • Alerjik yanıtta önemli rolü bulunan mast hücrelerinin incelendiği bir çalışmada, bazı stres cevap genlerinin ekspresyonlarının ısıdan bağımsız olarak değiştiği/arttığı izlenmiştir (*). Benzer bir çalışmada ise DNA replikasyonu, hücresel çoğalma ve granül salınımı artmıştır (*).
  • 900MHz cep telefonu sinyallerinin atopik dermatidli hastalarda alerjik yanıtın bir parçası olan IgE düzeylerinde artış saptanmıştır (*,*). Bu süreç bir önceki maddede tariflenen Mast hücrelerinin granüler aktivasyonu ile ilişkili olabilir.
  • Sağlıklı farelerin tüm vücutta düşük yoğunluklu 42.0 GHz frekanslı elektromanyetik radyasyona (0.15 mW / cm2, 20 dakika) maruz kalması sonrasında lökosit sayısı dinamiği ve periferik kan nötrofillerinin fonksiyonel aktivitesi incelenmiştir. Periferal kan nötrofillerinin fagositik aktivitesinin, sadece 20 dakika maruz kaldıktan 2-3 saat sonra yaklaşık % 50bastırıldığı gösterilmiştir (*).
  • 2450 MHz ve 10 mW / cm2 gücünde 90 dakika boyunca uygulanan EMD maruziyeti oluşturulan gebe ve gebe olmayan sıçanlarda hipotalamik-hipofiz-adrenal ekseninde ACTH ve kortikosteoroid düzeylerinde aktivasyon ve östradiol ürettiminde artış izlenmiştir. Gebe sıçanlarda ek olarak NK hücre aktivitesi anlamlı olarak azalmıştır. Ayrıca uteroplasental perfüzyonun bozulduğu saptanmıştır (*,*).
  • 200 adet farenin uzun dönem (25ay, 21s/g) boyunca 2.450 MHz EMD maruziyetinin değerlendirildiği bir çalışmada, 13 ay sonra yapılan incelemede B ve T lenfosit sayılarında düşüş izlenmiştir. Bu etkinin 25 ayın sonunda tolere edildiği görülmüştür (*).
  • 60 GHz EMD maruz kalan insan keratinosit hücre kültürlerinde genom ekspresyon analizi sonucunda in-vitro ortamda genetik okunmanın değişebildiği gösterilmiştir (*).

Genel olarak bağışıklık sisteminde etkilenen hücrelerin sıklıkla NK, T lenfositler ve Monositler olduğunu görüyoruz. B hücrelerinin ve antikor salınımlarının değişimlerini simgeleyen birkaç çalışma var ancak genel anlamda etkilenmedikleri görülmüş. Kısa dönem maruziyet kazanılmış humoral immüniteyi etkilenmiyor diyebiliriz.  Uzun dönem etkilenmeyi gösteren yayın sayısı da az, anlamlı sonuç çıkarılamayabilir.

EMDlerin antikor düzeylerinden sadece Ig E düzeylerinin belirgin etkilendiğini görüyoruz. Tüm bu etkiler ısı etkisiyle ve ısıdan bağımsız olan değişiklikler olarak da gösterilmiştir. Çalışmalarda ısı tepkilerinin sıklıkla geliştiğini tespit ediyoruz, muhtemel mekanizma direk frekans tabanlı/dalga fenomeni aracılıklı etkilenme ve heat shock proteinleri mekanizması üzerinden olabilir. Antiinflamatuar yanıtları düzenleyen mediatörlerde de bozulmalar görüyoruz.Oksidatif sistemin etkilendiğini gösteren çok fazla çalışma mevcut. Bunlar da etkiye aracılık eden mekanizmalar arasında sayılabilir.

Sürekli olarak alerjik ve enflamatuar yanıt dengesini değiştiren/bozan bu tür faktörlere uzun dönemde maruz kalmak sağlığa zararlı olabilir. EMD’ye maruz kalınarak uzun dönemde oluşturulacak bu değişimler dengeleyici mekanizmaların eksikliği ile kendini bir hastalık olarak da gösterebilir. Zaman içinde sürekli olarak meydana gelirlerse bağışıklık fonksiyon bozukluğuna, kronik alerjik yanıtlara, enflamatuar yanıtlara ve hasta sağlığına yol açması mümkündür.

EMD maruziyetiyle yapılan çalışmaların çoğu biyolojik tepkiler göstermektedir. Ancak bu gözlemden, EMD maruziyetlerinin 6-100 GHz frekans aralığında biyolojik ve sağlık üzerindeki etkileri hakkında derinlemesine kati bir sonuç çıkarılamaz. Çünkü bu çalışmaların çok büyük bir çoğunluğu kısa, izole ve belirli bir frekans bandındaki maruziyetlerin etkisini ölçmektedir.

Biyoloik sistemler çok karmaşıktır ve insan biyolojisinde bu sistemleri standardize ederek diğer etkenlerden izole olarak değerlendirmek güçtür. 5G dalgaların belki bir avantajı, vücutta fizyolojik düzeyinde işleyen daha düşük frekanslı dalgalar yerine çok yüksek frekans bandı kullanıyor olmasıdır. Ancak bu gerçek, moleküler düzeydeki olası etkileşimi ortadan kaldırmaz. Ayrıca sinyal yoğunluğunun çok fazla artacak olması bir başka handikaptır.

Sıraladığımı biyolojik sistem etkileşimleri endişe verecek bir bağışıklık sistem hasarını göstermek için yetersiz, ancak bağışıklık sisteminin farklı seviyelerde olumsuz yönde etkilendiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Günümüzde karşılaştığımız artmış kronik dönem hastalıklarının, kanser, otoimmün sistem ve alerjik hastalıkların etyopatogenezinde elektromanyetik dalga maruziyetinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

Değinmek gerekirse, güncel COVID-19 salgınının 5G sinyalleri ile manuple edildiği/başlatıldığı söylemi şu anki tüm bilimsel verilere göre yanlıştır.

Çocukların korunması adına önleyici tedbirler mutlaka alınmalıdır. Daha kırılgan biyolojik sistemlere sahip olmaları nedeniyle henüz yaygın olarak kullanılmamış bir teknolojinin olası yan etkilerini önce onlar üzerinde göreceğiz. Unutmamalıyız ki bu yenilikler bizler için teknolojik ilerlemeler olarak görülse de, onlar için hayatlarının doğal bir parçası olacaktır. Şu anki yeni iletişim teknolojilerinin psikolojik ve sosyal yan etkilerini, onları bu yan etkilerden korumanın ne denli zor olduğu ortadadır.

Doç.Dr.Fahrettin Kılıç
Radyoloji Uzmanı

Join the discussion 3 Comments

  • Bram Zaalberg dedi ki:

    Dear Fahrettin,
    Another short notice that we are also researching the Schüssler minerals for the 5G and we have the following combination in research: ne. 1- calcium fluoratum, nr. 2 calcium phosphoricum, nr. 3 ferrum phosphoricum, nr. 4 kalium chloride, nr. 5 kalium phosphoricum, nr. 6 kalium sulfuricum, nr. 7 magnesium phosphoricum, nr. 8 natrium chloride, nr. 9 natrium phosphoricum, nr. 10 natrium sulfuricum, nr. 19 cuprum arsenicosum, nr. 21 zincum chloratum, nr. 28 natrium vananadinicum and nr. 33 molybdenum sulfuratum. I wil let you know how the test is working after enough persons has used it. Blessings and good health Bram. .

  • bayram dedi ki:

    cok ıyı be ALLAH CC istifade edenlerden etsin

  • Bsra dedi ki:

    Bu kapsamlı makaleniz için teşekkür ederim acaba telefonu uçak modunda ve net bağlantısı olmadan yanında bulundurmak bu zararlı etkileri azaltır mi